Mobilité Turquie-France

La Fondation Maison des sciences de l’homme, en partenariat avec l'FEA, propose des aides à la mobilité pour des séjours en France de 2 à 3 mois aux chercheur.e.s postdoctorant.e.s turc.que.s ayant soutenu leur thèse en SHS à partir de 2016.

Bibliothèque

La bibliothèque et l'atelier de cartographie sont ouvert sur rendez-vous


Kültürlerarası

NECMİYE ALPAY, Politika / 11/03/2010

Dünyada yaşayan dil sayısının 6 bine yakın olduğunu, yüzyıl sonuna kadar bunlardan büyük bir bölümünün ölüp...Dünyada yaşayan dil sayısının 6 bine yakın olduğunu, yüzyıl sonuna kadar bunlardan büyük bir bölümünün ölüp gitmiş olacağını hemen herkes ezberledi ve her fırsatta tekrarlıyor. Bu dillerden bazılarının şuracıkta yaşamakta olduğu gerçeğiyle ilgilenmek isteyen kaç kişi, hatta kaç dilci var peki?
Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği Çevbir, “Anadolu Dilleri Söyleşileri”ne devam ediyor.  6 Mart Cumartesi günü yapılan ikinci söyleşide, anadilleri Lazca, Gürcüce ve Çerkezce olan konuşmacıları dinledik. Zaman sınırı olmasa, yirmi dört saat konuşabilecek gibiydi küçük salon.
Gerçi tıpkı aile içi ilişkiler gibi, diller arası ilişkiler de aşk-nefret sarmalına son derece elverişli. En sevecen anlardan en gerginine bir anda geçilebiliyor. Belki de insanların birbirine yaklaştığı bütün durumlardaki gibi, demeliyim. Diyaloğun tam da böyle bir şey olduğunu bilmek gerekiyor belki: Bir araya gelinmese, diğer bilgiler kadar, içimize neyin işlemiş olduğu, gerginlik yaratan temellerin neler olduğunu da yakından göremeyeceğiz...
Söyleşilerin devamı ve  diğer çeviri/dil sorunlarıyla ilgili olarak:
www.cevbir.org
*
ABD’li şair Mel Kenne’den, İngilizcesi ve Türkçesiyle şiirler. Kitabın adı “Galata’dan (The View from Galata)”. İlk selam Orhan Veli’ye: “İstanbul’u Dinliyorum Bugün”...
Her ikidilli kitap bize bambaşka bir ufuk genişliği sunar. Sol sayfada özgün dil, sağ sayfada çevirisi. Dünyayı ve bir başka dili öğrenmeye çalışan her çocuğa böyle bir tanecik olsun kitap armağan edilmeli. Çok sayıda yazarın kurmaca yapıtlarını Türkçe-Kürtçe olarak yayımlayan Lîs Yayınları’nın da böyle bir etkide bulunabileceğini sanıyorum.
*
“İki Dil Bir Bavul”: Dil babında toplumumuzun durumuna ilişkin temel bir kavrayış sağlayan güzelim film. Birinci sınıf bir sanat eseri olduğunda herkes hemfikir.
Geçenlerde, “İki Dil Bir Bavul”un anneannesi diyebileceğim bir film gördük: Nora Şeni’nin “Ya Pazarları?” adlı, 1976 tarihli kısa filmi (26’). İstanbul’daki Fransız Kültür Merkezi’nde, “İstanbul 2010” programı çerçevesinde düzenlenen ve Fransa’ya işçi göçünü konu alan bir konferansla aynı bağlam içinde gösterildi.
Adında “bavul” sözcüğü olmasa da, ilk sahnelerde devreye giren bavul ve filmin meselesinde belirleyici bir boyut olan dil sorunuyla, “İki Dil Bir Bavul”un yakın akrabası bu film. Bu kez, emek parası için doğuya değil, batıya giden bir yalnız genç adam söz konusu: 1970’li yıllarda Fransa’da çalışmaya giden işçilerden biri. Film, genç bir işçinin peşine düşerek, sömürü ilişkisinin yanı sıra nasıl da dramatik bir kültürel-dilsel karşılaşmanın yaşandığını gösteriyor.
“Göstermek” fiili burada bütün görkemiyle devrede; filmde çok az konuşma var, yönetmen bize her şeyi görsel yoldan, olanca ağırlığıyla anlatmayı başarıyor. Bence bir klasik.
Çok çeşitli bağlamlarda gösterilebilecek bir film “Ya Pazarları?”: Dil sorununun öne çıktığı tüm ortamları, işçileri ve genel olarak kültürlerarası karşılaşmaları ilgilendireceği kadar, sinemaseverler için de vazgeçilmez bir yapıt.
Şeni, 1970’li yıllarda Fransa’da öğrenciyken yapmış bu filmi. Yaşamöyküsünde, belgeseller yapmaya devam ettiği yazılı.
*
Prof. Dr. Nora Şeni’yi daha önce yazıları ve kitap boyu çalışmalarıyla tanımıştı kamuoyu: “Emperyalist Sistemde Kontrol Sanayii”, “Marie ve Marie”, “Camondolar (Sophie Le Tarnec ile birlikte)”, “Seni Unutursam İstanbul”. Birkaç ay önce de “Oryantalizm ve Hayırseverliğin İttifakı” adlı çalışması yayımlandı.
Fransızca yazılıp Türkçeye Elif Ertan tarafından çevrilen kitapta, ‘sadaka-yardım-sosyal yardım-yardımseverlik-insanseverlik-hayırseverlik-kurumsal/bireysel filantropi’ gibi birbirine yakın bir dizi
kavram, tarihsel gelişimi içinde ve Yahudi filantropisi çerçevesinde ele alınıyor. “Balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek” meselini de çağrıştıran teze göre, hayırseverlik (filantropi), aydınlanmayla birlikte laik bir nitelik kazanan yardımseverlik türüdür.
Kitap, Parisli Yahudi hayırseverlerle şarkiyatçılardan oluşan altı kişilik bir kadronun, 1840’ta patlak veren “Şam Hadisesi”yle ilgili yolculuğuna odaklanarak başlıyor. “İnsanseverlik mi, Sosyal Devlet mi? Sultan II. Abdülhamid’e Göre Hayırseverlik” gibi başlıkları da kapsayan aydınlatıcı veriler ve sorgulamalarla devam ediyor. AKP’nin seçim yatırımı olduğu ileri sürülen kömür ve beyaz eşya dağıtımını vb düşününce, güncel boyutu da olan tartışmalar bunlar.
Şeni birkaç yıldır, önde gelen kültürlerarası kurumlardan birinin başkanlığını yapıyor:
Geçen hafta sözünü ettiğim “İslam’ın Psikanalizi” başlıklı konferans gibi pek çok konferans ve seminerin de düzenleyicisi olan İstanbul Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA):
www.ifea-istanbul.net

TV
Ülke TV’de “Nöbetçi Filozof/ Filozofya” diye bir program vardı. Batılıların dediği gibi, “gerçek olamayacak kadar güzel”; bir televizyon kanalında aheste beste felsefe konuşulan bir programın var olması, ikide bir okullardan felsefe dersini kaldırmaya kalkışan toplumumuz için, gerçek olamayacak kadar güzel bir durumdu... Galiba gerçekliği kalmadı onun da. Reyting dışı üç beş programı bile normal saatlerde yayımlayamıyor ülke. 

Şiir
Metin Üstündağ’ın “Apartman Haikuları” çıktı. Metin Üstündağ: Mizahın büyük yaratıcılarından; mizahı şiirle, şiiri mizahla dolu sanatçı. Dili kendi üzerine döndürüp foyasını meydana çıkaranlardan:
“şimdi bir de akıllı evler çıktı başımıza/
pışıık! villa residence ofis dururken/
ev mi olunurmuş hiç akılları olsa”
Nesneler arası akrabalığı yakalama ustası:
“sıradan bir kitaba yazılan/
toleranslı önsöz gibi/
uzanmış paspas”
Ve insanlar arası akrabalığı:
“yataklarda yusuf’un asıl kuyusu/
bu gece şu saat şu an şimdi/
sevişenler bir ulus”

 

Traduction en français de la partie surlignée

 

Radikal du 11 mars 2010
Article de Necmiye Alpay

 

Tout le monde s’accorde à penser que le magnifique film “Deux langues, une valise” qui questionne la société contemporaine sur le versant de ses langues parlées est une oeuvre majeure.Il n’y a pas longtemps, le court métrage de Nora Şeni “Et les dimanches?” (26’) a été projeté à l’İnstitut Français Culturel d’Istanbul à l’occasion d’une conférence sur la migration turque ouvrière en France . Il peut être qualifié de pionnier de “Deux langues, une valise”. En effet, même si dans le titre de ce court métrage, il n’y a pas de mot “valise”, les premières images du film s’attardent sur des valises. La question de la langue est au centre de ce récit. Ici il est question d’un jeune homme qui va vers l’Occident  pour gagner sa vie: un parmi les milliers d’ ouvriers qui se rendent en France dans les années 1970.  En suivant le jeune ouvrier dans la ville, le film expose la condition ouvrière, nous sommes face à un tel rencontre culturelle-linguistique dramatique.Le verbe “montrer” est ici en jeu dans toute sa splendeur; avec très peu de dialogues , le réalisateur réussit à tout montrer par l’image. Pour moi, c’est un classique.

 

 

“Et les Dimanches?” est un film que l’on peut projeter dans différentes circonstances: il exprime les difficultés linguistiques, celles liées aux différences culturels et à la condition ouvrière, c’est une oeuvre indispensable aux cinéphiles. Seni a réalisé ce film dans les années 1970 alors qu’elle était étudiante. Sa biographie précise qu’elle continue à réaliser des documentaires.L’opinion publique s’était familiarisée avec Nora Şeni par ses ouvrages: “L’économie mondiale et la branche hégémonique”,   “Marie et Marie, une saison à Constantinople. 1856-1858.” , “Si je t’oublie İstanbul...”. La traduction de son livre “Les inventeurs de la philantropie” vient de paraître voici quelques mois. Dans cet ouvrage, l’auteur interroge les notions de charité, aide sociale, philantropie et de bienfaisance. Elle explique qu’avec l’ère des Lumières, la bienfaisance choisit de prévenir plutôt que de donner l’aumône. Depuis quelques années, Şeni est à la tête d’une institution interculturelle majeure. La conférence que j’ai évoquée la semaine dernière intitulé “La psychanalise de l’Islam” est une des nombreuses conférences organisées par l’Institut Français d’Etudes Anatoliennes.

 

www.ifea-istanbul.net