Kazı alanının konumu: Niğde ili, Ulukışla ilçesi
Kazı başkanı: Claire BARAT, öğretim üyesi
Çalışılan dönemler: Hitit dönemi Yakın Tunç Çağı, Demir Çağı, Helenistik, Roma
GirişGüney Kapadokya bölgesi sınırları içinde yer alan Porsuk Höyük (yerel adıyla Zeyve Höyük) başkent Ankara’yı Adana ve Hatay illerine ve daha sonra Kuzey Suriye’ye bağlayan karayolu üzerinde ve karayolundan görülebilir bir noktada konumlanmaktadır (Resim1).
3500 metre yüksekliğine sahip Toros Dağları’nın kuzey yamaçlarının eteklerinde konumlanan Porsuk Höyük, ayrıcalıklı ve son derece stratejik bir konuma sahiptir. (Resim 2)
Yerleşme antik çağlardan beri, Anadolu Platosu’ndan Toros Dağları üzerindeki dar bir dağ geçidi olan Kilikia Kapıları aracılığıyla yukarıda bahsi geçen bölgelere açılan yolların büyük bir kısmını idare ediyordu. Bu geçidin antik çağ boyunca çok sayıda seyyah ve fatih tarafından çift yönlü olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Bölge, Neolitik Dönemden itibaren zengin kaynakları dolayısı ile, özellikle de Porsuk köyünün 60 km kuzeyinde bulunan Hasan Dağ (Melendiz Dağı) volkanik dağ kitlesinden elde edilen değerli obsidyen kaynakları nedeniyle insanları çekmiştir. Bölgede arkeolojik kazıların devam ettiği birçok yerleşme bunun kanıtı olarak gösterilmektedir. Arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda anlaşıldığı üzere Porsuk’un MÖ 1600 civarındaki kuruluşu, Eski Hitit Krallığı’nın kurucusu Hattusili I ve oğullarının güneydeki bölgeler ile Akdeniz kıyılarına açılan geçidin kontrolünü ele geçirmek yönündeki endişelerini gidermiş olabilir. Porsuk Höyük’ün, Hitit krallarının ilgisini çekme nedenlerinden biri de sahip olduğu gümüş kurşun cevheri kaynakları olabilir. Dolayısıyla, Posuk Höyük’te yer alan ve Hitit ve Assur kaynaklarında Tunna veya Dunna olarak – bu saptama henüz tam kesinleşmese de – bahsi geçen antik kent, kuruluşunun en başlarından itibaren madenden gümüş çıkarma işlemini kontrolü altında tutmuş olmalıdır. Bu madenin yakın zamana kadar işler halde olduğunu maden yolu üzerinde bulunan Gümüş köyünün isminden anlıyoruz.
Bu maden yataklarının öneminin MÖ 8. yüzyılda, Geç Hitit Krallıkları döneminde de devam ettiğini maden yakınlarındaki dağda bulunan Luvi hiyeroglifleri ile yazılmış Bulgarmaden yazıtından anlıyoruz. Yazıt, Tuwanuwa kralının bölge üzerindeki egemenliğine işaret etmektedir. Klasik Dönemde Tyana olarak bilinen Tuwanuwa günümüzde Kemerhisar olarak adlandırılmaktadır ve İtalyan bir kazı ekibi tarafından araştırılmaktadır. Assur kralı II. Sargon’un akınlarına karşı Phrygia (Frigya) kralı Midas ile ittifak kuran Warpalawas adlı bu kral (Assur kaynaklarında Urpallu), İvriz Kaya Anıtı’ndaki kabartmadan da bilinmektedir. Warpalawas bu kabartmada fırtına ve bereket tanrısı Tarhunda’ya dua eder biçimde betimlenmiştir (Resim 4).
1961 yılında, modern Porsuk köyünü anayola bağlayacak bir yol açma çalışmaları sırasında buldozer ile Zeyve Höyük’ün bir kısmındaki toprak kaldırılmış, bunun sonucunda üzerinde Hitit hiyeroglifleri ile yazılmış bir yazıt bulunan ve Komutan Parahwaras ile Kral Masaurhisas isimlerini içeren bir taş blok ortaya çıkmıştır. Bu keşif, uzun süredir birçok arkeolog tarafından tespit edilen höyüğe olan ilgiyi güçlendirmiştir.
Ünlü Hititolog ve dönemin İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitüsü müdürü Emmanuel Laroche’a verilen kazı izni ile birlikte, Prof. Olivier Pelon (Lyon Üniversitesi) 1969 yılında kazı çalışmalarını başlatmış ve toplam 15 kazı sezonu yürütmüştür. Kazı çalışmaları 2003 yılında Prof. Dominique Beyer (Strasbourg Üniversitesi) tarafından devralınmıştır. Porsuk-Zeyve Höyük kazıları günümüzde halen Fransız kazı ekibi tarafından yürütülmekte olup, ekipte Türk araştırmacılar da yer almaktadır.
Sit alanı ve kazılarda elde edilen veriler
Doğu yönünde birleşen iki nehir arasında konumlanan üçgen biçimindeki sit alanı (400 m x 180 m) (Resim 5 ve 6) 1993 yılından itibaren Türk yetkililer tarafından 1. Derece Sit Alanı olarak sınıflandırılmıştır. Yassı bir yükselti üzerinde yer alan konglomera katmanının üzerine kurulan yerleşme, çevredeki vadiye egemen konumdadır. Bu yükselti, arazi özelliklerinden faydalanarak ve bu alanda uzman Hitit inşa geleneklerine uygun olarak sağlam temeller inşa edilmesine olanak sağlamıştır.
Kazı
Porsuk – Zeyve Höyük kazıları bugüne dek alanı çevreleyen kısımlarda, Batı (Şantiye II) ve Doğu (Şantiye IV) alanlarında yoğunlaşmıştır. Bunun iki sebebi vardır.
İlk olarak, yamaçlarda yapılan kazılar erken tabakalara daha kolay ulaşılmasını sağlamaktadır (Resim 7). Kazılar sonucunda derinliği 6-7 metreye ulaşan, farklı dönemlere ait üst üste birikmiş arkeolojik tabakalar ortaya çıkarılmıştır. Aşağıda genel şemaya uygun olarak yüzeyden itibaren I’den VI’ya kadar numaralandırılmış katmanlar sıralanmaktadır (Resim 8):
- Eski Hitit Krallığı Dönemi, şehrin kuruluşu (Porsuk VI)
- Hitit İmparatorluğu Dönemi, MÖ yaklaşık 14. yüzyıl - MÖ 1200 (Porsuk V)
- Erken Demir Çağı, yakın evre, MÖ yaklaşık 10.-9. yüzyıllar (Porsuk IV)
- Orta Demir Çağı - Geç Demir Çağı, Geç Hitit Krallıkları Dönemi, MÖ 8.-7. yüzyıllar (Porsuk III)
- Hellenistik Dönem, MÖ yaklaşık 3.-2. yüzyıllar (Porsuk II)
- Roma Dönemi, MÖ yaklaşık 1. yüzyıl – MS 3. yüzyıl (Porsuk I).
İkinci sebep ise, kazıların sit alanın içerisinde yapılması çiftçilerin topraklarının satın alınmasına sebep olacak olmasıydı. Ancak bu durum alanın 1. Derece Sit Alanı olarak tescillenmesinin ardından değişmiş olup; sit alanı içerisinde ekim yapılması yasaklanmıştır. Ancak sit alanı içerisindeki her ne kadar çalışma yapılmak istense de, alan içerisinde yürütülecek bir operasyonun ne gibi şartları olacağı bilinmemektedir.
Doğuda, Şantiye IV’ün yüzeyinde Hellenistik ve Roma dönemlerine ait tabakalar (Porsuk I-II) geniş bir alan olarak tanımlanmakta (Resim 9) ve dönemin kırsal karakterdeki bir yerleşim alanı ile ilgili detaylı bilgi vermektedir. Bugüne kadar Anadolu’da çok az sayıda arkeolojik alanda bu karakterde bir yerleşim alanı tespit edildiğinden, Porsuk – Zeyve Höyük’teki bu tabakalar alana olan ilgiyi de güçlendiriyor. Önceki dönemlerde olduğu gibi, bu tabakalarda da gibi evlerde temel malzemesi olarak, alana çok yakın mesafedeki bir taş ocağından çıkarılan alçıtaşı, üst yapı olarak ise kerpiç tuğla kullanılmıştır. Kerpiç tuğlalar çok ender olarak korunmuştur.
Alandaki çalışmalarda çıkan en çarpıcı sonuçlar Şantiye II’de bulunan Tunç Çağı’na ait son derece iyi korunmuş durumdaki Hitit sur duvarı yapı sistemi olup, bu kalıntıların konsolidasyonu, korunması ve değerlendirilmesi gibi çalışmalar yapılması öngörülmektedir (Resim 9 ve 10).
Anadolu’da eşi bulunmayan bu yapı bütünü, ziyaretçileri özellikle etkilemektedir. Bunun öncelikli sebebi, MÖ yaklaşık 1600 civarında inşa edilen yapının sit alanının doğal yapısına uygun olarak inşa edilmiş olmasıdır. Sit alanının doğal meyilli yamaçlarına uygun olarak inşa edilen ve konglomera tabakasını kesen “Hitit poterni” adı verilen geçidin temellerinde bölge yakınlarında bulunan taş ocaklarından çıkarılan kumtaşları kullanılmıştır. Üst yapıda ise, alçıtaşı molozu ile karışık halde bulunan kerpiç tuğlalar kullanılmış olup, bunların içinde yanmış durumda bulunmuş ahşap kalıplar yer almaktadır. Farklı yapım evrelerinden geçen bu geçit, iki kule tarafından korunan bir dirsekli geçide açılmaktadır. Yerleşmenin zirvesi olan bu noktada (rakımı yaklaşık 1300 metre), tabakaların kalınlığı nedeniyle bu koridorun nereye ulaştığı henüz tespit edilememiştir.
Yapının bir diğer benzersiz özelliği çok iyi korunmuş durumda olmasıdır: bu döneme ait duvarlardan bazılarının yüksekliği 6 metreyi bulmaktadır. Bu yapı sisteminin sonunu getiren yangın aynı zamanda kerpiç tuğlaların bir kısmının yanmasıyla üst yapı elemanlarının büyük bir kısmının korunmasına sebep olmuştur. MÖ 2. binyıl askeri mimarisi içinde önemli bir örnek teşkil etmekte olan yapı aynı zamanda etkileyici bir görünüme sahiptir. Bu sebepten dolayı yapının konservasyon, koruma ve değerlendirme faaliyetlerine önem verilmesi gerekmektedir.