Bibliothèque

La bibliothèque et l'atelier de cartographie sont ouvert sur rendez-vous

Kafkasya Gözlem Merkezi Araştırma Semineri

Araştırma Alanları | İşleyiş | İletişim

28/11 A. Messaoudi

(ve 2/12 İstanbul’da)

Bilim ve Fransızlar’ın hayali Arap dünyası (Edward Said’in Oryantalizm eleştirisine eleştirel bir yaklaşım)

6/1 A. Merlin

Avrupa Komşuluk Politikası’ndan Doğu Ortaklığı’na

février Y. Morvan

İstanbul kentini dönüştüren mega projeler (3.köprü ve kanal)

16/3 S. Azarnouch

Zerdüştlük ve ateş kültü

avril F. Richard

Paris Ulusal Kütüphanesi Azerice el yazmaları

1/6 B. Lellouch

16. yüzyıl Osmanlısı’nda ‘’ Türk olmak’’ ne ifade ediyordu ?

Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nün araştırmacısı Gilles Authier tarafından gerçekleştirilen bu seminer, Kafkasya ve diasporalarıyla ilgili geniş bir yelpazeye yayılan güncel konuları insani ve sosyal bilimlerin çeşitli alanları kapsamında ele almaktadır.

Alain Messaoudi (EPHE)

« Science et imaginaire français du monde arabe (Pour une approche critique de la critique de l'Orientalisme par E. Said)»

Bilim ve Fransızlar’ın hayali Arap dünyası (Edward Said’in Oryantalizm eleştirisine eleştirel bir yaklaşım)

Sömürgeciliğin sona ermesi ve Edward Said’in denemesinden bu yana yapılan araştırmalar ve “oryantalist” sanat tasvirleri, radikal bir eleştirinin konusu oldu: bu çalışmalar, kurgusal bir Doğu yaratarak, bu bölgenin imparatorluklar tarafından denetlenmesini meşrulaştırmıştı. Fransızlar’ın eserleri ve çalışmalarının tarihi bir panoraması, bu sert tespitin nüanslarının ortaya çıkmasını sağlar: Arap dünyası hakkındaki bilgi ve tasvirler her zaman sömürgeleştirme ile paralellik göstermedi. Böylece, Fransız bilim adamları ve sanatçıların büyük bir kısmı, olumlu bir varsayımla 19.yüzyılın ilk çeyreğinde Arap dünyasına ilgi duyarlar. Önemli birkaç dönemi ve Fransız’ların Araplarla olan temaslarının bir tipolojisini tanımlamak, ilişkilerinin günlük durumunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır.

Aude Merlin (Université de Bruxelles)

"Avrupa Komşuluk Politikası’ndan Doğu Ortaklığı’na"

AB’nin sınırlarının 2004 ve 2007 yıllarında Doğu’ya doğru genişlemesiyle, AB’de Avrupa’nın Doğu uç limitlerinde bulunan bölgeler için özel bir ilgi oluştu. Avrupa Komşuluk Politikası (AKP) da bu kapsamda ortaya çıktı. Bu politika sadece, Avrupa-Rus topraklarını paylaşan 6 devleti değil (2005 yılında Beyaz Rusya, Ukrayna ve Moldova’ya katılan 3 güney-Kafkasya devleti Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan), aynı zamanda, Avrupa-Akdeniz siyaseti doğrultusunda 10 Kuzey Afrika ve Yakın Doğu devletlerini de bir araya getirdi. Ancak, 2008 yılının Ağustos ayındaki Rus-Kafkas çatışmasından sonra, AKP parçalandı ve bir Polonya-İsveç girişimiyle ortaya çıkan Doğu Ortaklığı, Avrupa’nın doğu komşuluğu siyasetine odaklandı. Bu 6 devletin izledikleri yol birçok açıdan farklı olsa da, Doğu Ortaklığı’nın özellikle güney-Kafkasya’daki 3 devlet ile olan olası işbirliği konusunu aydınlatmaya çalışacağız. Ortaklığın başlıca meseleleri nelerdir? Sonuçlar nelerdir? İlgili ülkelerde izlenimler ve beklentiler nelerdir?

Yoann Morvan (Observatoire Urbain d'Istanbul, IFEA)

"Mega-projeler ve kentsel dönüşüm : İstanbul Boğaz’ına 3.köprü ve kanal projesi"

İlk iki köprünün yapılmasının (1973 ve 1988) ciddi şekilde etkilediği mega kent İstanbul’un kentsel dokusu, gelecekteki yıllarda, daha önce yaşamadığı bir dönüşüme tanık olacak. Bu dönüşüm büyük yükselişte olan Türk ekonomisine (2010 yılında %10 büyüme) ivme veren inşaat sektörünün gelişmesini daha da tetikleyecek. Nitekim, mega projelerin temel meselelerden biri de, esaslı ulaşım probleminin paravanının ardında ikinci planda kalan bu yeni altyapıların beraberinde getirdiği toprak rantıdır. Gelecekteki olası değer artışı, kamu ve özel taşınmazları satışları arasındaki tamamlayıcılığı göstermektedir. Gerek kamu gerekse özel taşınmazların değerlenmesi, bu ekonomik-nüfussal değişimleri çok ağır yaşayan yoksul sınıfların aleyhine olcak şekilde İstanbul’da yaşayan kentli sınıfın bazı kesimlerini kazançlı çıkarmaktadır. Kısmen bu mega-projelere bağlı olarak bölgede yaşayanların mallarına zoraki olarak el konması bu olağanüstü büyümenin karanlık yüzünü oluşturmaktadır.

Samra Azaranouch (Collège de France)

"Zerdüştlük ve ateş kültü"

  • Ateş sunakları hakkında arkeolojik ve ikonografik veriler
  • İran dünyasında ateş tapınakları hakkındaki tanıklıklar
  • Zerdüşt metinlerinde Adur Tanrısı
  • Rituelin gelişiminin betimlenmesi, ateşin rolü.
  • 3 büyük Sasani ateşi, bunların ideolojik ve dini önemi
  • Adurbâdagân yer adı nereden gelmektedir?
  • Kültün günümüzde varlığını sürdürmesi.

Francis Richard (BULAC)

15. ve 16.yüzyılın ilk yarısında Tebriz Okulu: gelenek ve yenilik

15.yüzyıl, Herat ve Şiraz okulları üzerine çok sayıda çalışma yapılmışsa da, Şah Tahmasb’ın Safevi tahtına çıkmasından önceki Tebriz ve Batı İran okulları , kitap tarihçileri ve sanat tarihçileri tarafından genellikle önemsenmemiştir. Oysaki Nestâlik yazısı Tebriz’de ortaya çıkmıştır. Tebriz ya da bölgesindeki kopyalanan elyazmalarının envanteri yapılmamıştır. Resimli elyazmalarının sayısı da nispeten azdır. 1473 yılında, Uzun Hasan egemenliği altındaki (1453–1478) Akkoyunlular’ın Osmanlılar karşısında yenilgisi, çoğu Cihan Şah ve Bağdat kütüphanelerinin mirası olan, birçok değerli veya gösterişli elyazmalasının İstanbul’a götürmelerine sebep olmuştur.

1473 yılından sonra, Tebriz’e özgü atölyeler ve bir kütüphanenin yeniden oluştuğunu görmek şaşırtıcıdır. Bunu, Herat ve Tebriz dersleri arasındaki değiş-tokuştan ve daha önceden Tebriz’de korunmuş olan  ve günümüzde Topkapı Sarayı’nda bulunan ünlü model albümlerden anlamaktayız. Tebriz’deki 1480 ve 1502 yılları arası kitap sanatının çok güzel örnekleri mevcuttur. Safevi iktidarının başa gelmesiyle, İsmail döneminde, atölyeler varlığını korudu ve farklı etkilerin sentezi olan yeni bir üslup oluştu. Tchâdirân’dan sonra, Tahmasb egemenliğinde, Tebriz atölyesi 1540’a kadar parlak bir dönem yaşadı. Çok sayıda sanatçı, bugün dünyaca ünlü salmış elyazmalarını meydana getirdi. Bunların büyük bir kısmı günümüzde İran Azerbaycanı dışında himaye ediliyor. Bütün bu dönem için, edebi etkinliğe, kaligrafik okulların yoğun faaliyetine, süsleme ve resim sanatına göz önünde bulundurmak ilginç olabilir. Oldukça çalkantılı siyasal koşullara rağmen, belli bir süreklilik gözlemlenebilir. Kitap sanatı alanında bu dönem söz konusu olduğunda, tek bir okuldansa, şüphesiz çok sayıdaki Batı İran okullarından bahsedebiliriz.

Benjamin Lellouch(Paris VIII)

"16. yüzyıl Osmanlısı’nda ‘’ Türk olmak’’ ne ifade ediyordu?"

Osmanlı’nın ulusçuluk öncesi dönemlerinde (15. ve 19.yüzyılları) ‘’Türk’’ kelimesine olumsuz bir anlam yüklendiği uzun zamandır bilinmektedir : ‘’Türk’’ kelimesi genellikle köylü, kaba, düzen ve medeniyet karşıtı ve hatta bazen, karışıklık çıkaran kişiyi ifade etmekteydi. 19. yüzyılın sonları ve 20.yüzyılın başlarında meydana çıkan Türk milliyetçiliği ‘’Türk’’ ifadesine olumlu bir anlam yükledi. Ancak, 16.yüzyılın başlarında Osmanlı egemenliği altına giren Suriye ve Mısır’da bu kelimeye olumlu bir anlam yüklenmiş olduğu göz ardı edilmektedir. Genellikle ‘’Osmanlı’’ kelimesinin eş anlamlısı olan ‘’Türk’’ kelimesi, çoğunlukla bu taşra eyaletlerinin elit askeri üyesini ifade etmek üzere kullanılıyordu. Benim sunumum, 16.yüzyılda, imparatorluğun farklı illerinde, terimin kullanımlarını netleştirecek ve farklı kullanımlarının yarattığı paradoksu açıklamaya çalışacaktır. Türk kimliğinin değişken ve kararsız karakteri üzerinde duracaktır.