Bibliothèque

La bibliothèque et l'atelier de cartographie sont ouvert sur rendez-vous

IFEA’nın çokdisiplinli yeni semineri

Ülkedeki teknik ve ekonomik gelişmenin ve « Hedef 2023 » programını yürüten AKP’nin yükselişinin somut bir örneği olarak sunulan, hükümetçe desteklenen enerji ve ulaştırma alanındaki büyük ölçekli altyapı projelerinde, Türkiye genelinde, önceden rastlanmamış bir hızlanma gözlemliyoruz. Deprem, sel ve küresel ısınma gibi önemli risklere gebe bir ülkede, yeni liberal dönem ile kalkınmacı mantığın kesişimi üzerine temellenen projeler; çevre, ekosistemler, kaynaklar, mikrocoğrafyalar ve coğrafi görünüm bakımından önemli bir tehdit teşkil etmektedir. Hatta bu projeler, doğal afet ve can kaybı ihtimalini ve bunların doğuracağı sonuçları da kuvvetlendirmektedir. Özellikle, çevreye dair önlemler alınmaksızın kabul edilen, üretim odaklı enerji politikaları hâlinde kendini gösteren, ekonomiyi çevreye üstün sayan anlayış, yukarıdan inmeci, otoriter ve keyfi olarak nitelendirilebilecek kestirme okumaların ötesine geçmektedir. Doğal kaynakların ve kültür mirasının tahribatına göz yuman bu anlayışın gözle görülmez inşasına da ışık tutmak gerekmektedir. Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nde Haziran 2015 itibariyle başlayacak seminerde bu büyük altyapı projelerinin hangi araçlar kullanılarak, nasıl meşrulaştırıldığını, ayrıca bunların koruma, saklama vb. amaçlı başka meşrulaştırma mekanizmaları ile nasıl ters düştüğünü de anlamaya çalışacağız.   

{tab=Tanıtım}

Küçük ölçekteki coğrafyanın ve yaşanılan çevrenin hızla değişmesi karşısında, nüfusun belli bir kısmının da çevre konularına karşı hassasiyet geliştirdiğine tanık oluyoruz. Bu hassasiyet kendini, yeni bir çevre ve doğa algısı ile bunların dini, etnik, toplumsal nedenlerle korunmaları, kırsala başka bir şekilde sahip çıkılması, yeni tarım ve tüketim şekillerinin gelişmesi ve Gezi Olayları’nın da gösterdiği gibi, tüm ülkede çevre kökenli, çeşitli karşıt hareketler şeklinde göstermektedir. Önceden ikincil kabul edilen ya da yalnızca yerel bir mevzu olarak ele alınan çevre sorunu, bugün Türkiye medyası nezdinde ve ülkenin başlıca siyasi partilerinin duruşlarını belirlemelerinde önemli bir rol oynamaktadır. Çevreyi koruma sorunsalı, hem Türkiye’deki çevre meselesinin ulusaşırı bir boyut kazanmasına yardımcı olurken, hem de Bergama ve Hasankeyf çevre hareketlerinde olduğu gibi, ulusal ve kimliksel bir sahiplenmeyi beraberinde getiren siyasi bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle çevre konusundaki yeni oluşumların ve çevre algısının işlenişi, ekonomik düzenle şekillenen insan, fikir, mal ve para akışının bölgesel ve coğrafi boyutları üzerine fikir yürütülmesine vesile olmaktadır.

Zamana ve mekana göre değişiklik gösteren çevre sorununun temsili ve ele alınış şekli, adına ister « ilerleme », « modernleşme », « batılılaşma », « sanayileşme », « ekonomik büyüme », « sürdürülebilir kalkınma » densin, kalkınma fikrinin ve onun farklı ve karışık algısının üstü örtülü bir ifadesidir. Bu kelimeler, insanlığın geçirdiği evrimin doğrusal olarak gerçekleştiği fikrini sorgulatan bir takım kırılmaların olduğuna da işaret etmektedir. Türkiye örneğini ele alacak olursak, çevre hususu; anayasa, uluslararası anlaşmalar ve Avrupa müzakereleri kaynaklı birçok kanunca çerçevelenmiştir. Ancak bu kanunların uygulanışı, yetersiz kalmaktadır ya da aşağıda ele alacağımız çeşitli anlayışlardan ve işleyişlerden ötürü, çevreyi koruma amacından saptırılmıştır.

Türkiye’deki çevre sorunu etrafında şekillenen toplumsal ve siyasi yeni oluşumlar, ülkenin coğrafi, kültürel ve siyasi özelliklerine odaklanmaksızın, meseleye ölçeksel ve tarihsel bir bakışla eğilmektedirler ki bu ölçeksellik ve tarihsellik de yereldeki, ulusal ve uluslararası boyuttaki çeşitli hareketlenmelerin ele alınmasıyla anlaşılmaya çalışılabilir.

Bundan kastımız, çevrenin ve doğanın toplum nezdindeki inşasını ve bireylerin veya toplulukların bu mekanların algısındaki etkilerini masaya yatırmaktır. Ayrıca birçok Akdeniz toplumunda mevcut, doğa ve manzaralar üzerine söylencelerin ve içerisi-dışarısı, doğa-kültür gibi ikilemelerin karşılaştırmalı olarak ele alınması da yardımcı bir yaklaşım olabilir. Başka bir deyişle, konu, çevre meselesinin günümüzde sahiplenilişini ve algılanan, yaşanan ve hayali kurulan bir yer olarak doğayla kurulan ilişkiyi daha iyi anlayabilmeye çalışmaktır.

Kastımız ayrıca, yurtdışıyla olan etkileşimi ve yereli yeniden ele almak ve ulusal, kalkınmacı zihniyeti sorgulamaktır. Aynı zamanda, Türkiye’den ve civarından yola çıkarak, ortak tecrübeleri ve de Akdeniz havzasında çevre üzerine çöken baskıların hızlanmasına yöneltilen farklı bakışları sorgulamak niyetindeyiz. Bugün Yunanistan’da, İspanya’da ve Portekiz’de yaşanan ekonomik krizin çevre üzerindeki döngüsünü ve bunun bölgede yol açacağı muhtemel sonuçları özellikle irdelemeye çalışacağız.

Doğal kaynakların kullanımı, küresel ısınma ya da buna bağlı göçler gibi konular, siyaset ve bilim gündeminin merkezinde yer almakla beraber, kısa tarih çerçevesinde değil de, arkeologların, coğrafyacıların, tarihçilerin, etnologların da işin içine katılmasını gerektiren, Holosen’den bu yana olan uzun tarih anlayışı çerçevesinde ele alınmasını gerektirmektedir. Konu ile ilgili olarak uzun tarihin ve kamuoyu tartışmalarında nadiren başvurulan çeşitli bilgilerin de hesaba katılması, bu değişimin tehlikesinin ya da insanoğlunun sorumluluğun azımsanmasından ziyade, daha çok insan ve doğa arasındaki ilişkiyi, ticaret toplumunun ve risk toplumunun ortaya çıkışı şeklinde basit bir ele alışın ötesine geçerek sorunsallaştırmayı hedeflemektedir.

{tab= IFEA'nın bilimsel çevresi}

IFEA, güncel çalışmalar, tarih, arkeoloji birimleri ve Habitat II arşivlerini de içeren Şehir Gözlem Merkezi’ni ile Türk Siyasi Hayatını Gözlem Merkezi’ni çatısı altında toplayarak (bu konuda Türkiye’deki tek örnek), Akdeniz havzasındaki insan ve çevre arasındaki ilişkilerin günümüzde uğradığı değişikliklerin karmaşık yapısını irdelemek için gereken disiplinlerarası özelliğini korumaktadır. "Türkiye'de ve komşularında çevre alanında yeni oluşumlar, çevrenin temsili ve algısı" isimli yeni seminerimiz Haziran 2015’ten itibaren düzenlenecek ve günümüzde kentsel ve kırsal çevre arasındaki ilişkinin nasıl yeniden şekillendiğini gözlemlemek üzere deneyimli araştırmacıların katılımıyla gerçekleşecek düzenli şehir gezileriyle daha bir derinlik kazanacaktır.

{tab=Seanslar}

09/11/2015 Ayşen Eren "New Geographies Of Vulnerability Or New Geographies Of Green Energy: The Emerging Stresses On The River Valleys of Turkey With The Transformation Of Water-Energy Nexus"

21/10/2015 Bengi Akbulut "From "iron networks" to cemented dreams: development as in-justice"

11/06/2015 Jean-François Pérouse "Türkiye'deki sosyal bilimler ve çevre sorununun zorlu kesişmesi: bir başlangıç değerlendirmesi"

{/tabs}