Burçak MADRAN
Müzeograf
Dünya’da, özellikle Avrupa’da, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan yoğun çalkantıların, savaşların, göçlerin, yıkımların hafızası, iletişim çağının getirileriyle kesintisiz olarak izlenebilmektedir. Türkiye’nin de dönüşümlerinin en yoğun yaşandığı yakın tarihini doğrudan etkileyen/değiştiren olayların yaşandığı alanların hafızasına ilgi son on yıllarda artmaktadır. Toplumların belleğinde iz bırakan savaşlar, sürgünler, mekânlarla ve izleriyle ilişkilendikçe de ortak belleğin somutlaşmasını sağlar. Bu alanların yaşanmışlığını bütünsel olarak yansıtabilmek için planlanan düzenlemeler karmaşık bir müdahale sürecini gerektirir. 20. Yüzyılın başlarındaki savaşlar ve etkilerine dair çoklu tarih katmanlarının “in-situ” izlenebilirliğini sağlayacak unsurlar “hafıza mekânları” yaratabilmek için birçok uzmanlık dalının etkileşimiyle yeniden ele alınır. Yakın geçmişe dair tarihi miras alanları, kuşkusuz yalnızca fiziksel var oluşlarının izlerinin yorumlanmasından ibaret olamaz. Deneyimlere dayanan kişisel hafıza ile yaygın ya da örgün öğrenme ile edinilen toplumsal hafıza verilerinin, ortak yaşanmışlıkların, olayların geçtiği mekânların anlatımına temel inşa etmeye başladıkları noktada, coğrafi ve/veya kentsel verilerin, taşınabilir ve somut olmayan miras verileriyle de örtüştürülmesi süreci başlar.
Süreçte; karar verme mekanizmaları, araştırma/değerlendirme/yorumlama katılımcıları, sunum ortakları ve tabii ki hitap edilen kitle ile birlikte çoklu müdahiller yer alır. Özellikle yakın tarihte yaşanan olaylara tanıklık eden miras alanlarında “milli hisler” vurgusunun kaçınılmaz varlığı, hem idari, hem mali, hem de içeriksel bir çokbaşlılığı körükler. Toplumsal hafızayı ilgilendiren bir hafıza mekanının doğal ve şekillendirilmemiş var oluşu içinde algılanması milli hisler açısından “tehlikeli” bir yorumlama sorunsalına son derece açık olduğundan, yapılan/planlanan düzenlemelerin dayanağı nasıl şekillenmelidir? Yaklaşımları farklı müdahillerin (bilimsel yapılar, idari yapılar, sivil toplum yapıları gibi) konuya katkıları algıyı nasıl yönlendirir? Ortaya çıkan görünüm “hafıza ortamı”ndan (milieu de mémoire), “hafıza mekanı”na (lieu de mémoire) nasıl dönüşür?
Bu noktada yorum kabiliyetini arttırmak için, miras alanıyla doğrudan ilişkili hafızanın maddi kanıtları ve somut olmayan mirasın dayanak teşkil etmek için devreye girmesi, müzeleri ve müzebilimi de projelere ortak kılar. Yine bu bağlamda örneklenecek savaş alanları ve mekanlarının, taşınmaz görünürlüklerinin yanında, halen taşınabilir maddi veriler içermesi, dahası yaşanmışlıklara dair ilk ağızdan tanıklıklara (yazılı ya da sözlü) ulaşılabilmesi müzeolojinin şekillendirici taraflardan biri olmasını kaçınılmaz hale getirir. Müzeolojinin böylesi alanlar için tanımladığı “sit alanı müzesi”, daha yaygın olarak değerlendirilen uzak geçmişe (örneğin prehistoryaya, arkeolojiye) ait, belirli bir yerleşimin taşınır kültürel varlıklarının alanla ilişkisini koparmadan gösterime sunulması mantığından farklı bir yaklaşım gerektirir. Zira nesnelerin yorumlanmasının yanı sıra işin içine bir de doğrudan hafıza verileri girer. Hafıza mekânlarına eklemlenen müzeler, koruma, saklama, araştırma, yorum ve sunum temel işlevlerinden “yoruma” dair çok daha hassas bir özen göstermelidirler. Bu birliktelik aynı zamanda, alan yönetimine Türkiye’de kültür varlıklarının yönetim yapısının gerektirdiği şekilde yalnızca idari olarak değil, aynı zamanda da sorumlu yürütücü olarak dâhil olmaları demektir. Alan yapısına eklemlenen müzeler artık “yorum merkezleri” (centre d’interpretation) formunda hizmetlerini güncellemek durumundadırlar.
4533 sayılı Gelibolu Tarihi Milli Parkı Kanunu’nu kapsamında yürürlüğe giren Uzun Devreli Gelişim Planı doğrultusunda, park coğrafyası içinde yer alan 3 müze ve parkla doğrudan ilişkili olan bir askeri müzenin dışında, genelin anlaşılmasına yönelik müzeolojik öğeleri yoğunlukta olan bir “Ana Tanıtım Merkezi” Kilye’de oluşturulmuştur. 2003 yılında çalışmalarına başlanan ve 2005 yılında açılan merkez çok katılımlı bir sürecin ve çok yönlü bir idari oluşumun parçasıdır. Buna göre proje gelişim süreçlerinde alınan kararlar ve uygulamaya yansıması değerlendirmeye değer bir bütündür.
Benzer, ama toplumsal bellek için daha geri planda kalan bir başka “askeri” hafıza mekanının, Edirne Kıyık Tabyalarında mevcut “Şükrü Paşa ve Edirne’nin Savunması” temalı alanın yeniden düzenlenmesine ilişkin proje ise 10 yıl sonra farklı katılımcıların varlığı ile idari olarak da farklı bir yapı üzerinden başlamıştır.
Bu sunumda 10 yıllık arayla çalışılan iki yapının ele alınışından yola çıkılarak bir değerlendirme amaçlanmıştır.